DOLAR 34,1812 -0.06%
EURO 37,8507 0.04%
ALTIN 2.908,46-0,50
BITCOIN 2086761-0.5256%
İstanbul
20°

AÇIK

SABAHA KALAN SÜRE

  • Menü
X
Cemresu Kaya

Cemresu Kaya

28 Temmuz 2020 Salı

Saitama Prefektörlüğü’nün Warabi şehrinde bir Türk, arkadaşı tarafından bıçaklanarak öldürüldü, zanlı yakalandı

Saitama Prefektörlüğü’nün Warabi şehrinde bir Türk, arkadaşı tarafından bıçaklanarak öldürüldü, zanlı yakalandı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türk vatandaşı olan Mehmet Tahtabiçen (40), cinayet şüphesiyle gözaltına alındı. Tahtabiçen, akşam saat 11 buçuk sularında Saitama Prefektörlüğünde bulunan Warabi şehrindeki evinde, arkadaşı Gökhan Ardıç’ı (38) boynundan ve göğsünden bıçaklayarak öldürmesi sonucu gözaltına alındı.

Polise göre olayın yaşandığı sırada zanlı Tahtabiçen, birkaç arkadaşı ile sake içiyordu. İki arkadaşı markete çıkıp geri geldiklerinde Gökhan Ardıç, kanlar içinde yatıyordu.

Tahtabiçen, olay sonrası teslim oldu ve soruşturma sonucunda verdiği ifadede ‘’Yaptığımda yanlış bir şey yok’’ söyleminde bulundu. Polis, olayı detaylı bir şekilde incelemeye devam ediyor.

https://www.youtube.com/watch?v=nAD7eME3n9g

Devamını Oku

Türkiye’de Bir Japon: Yoshi Enomoto

Türkiye’de Bir Japon: Yoshi Enomoto
0

BEĞENDİM

ABONE OL
  1. Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben Yoshi. 29 yaşındayım. Japonya’nın Osaka kentinden geliyorum. Yaklaşık 2 yıldır İstanbul’da yaşıyorum ama 2015 yılında da değişim programıyla gelmiş 5-6 ay kadar Ankara’da kalmıştım. Sabancı Üniversitesinde “Uyuşmazlık Analizi ve Çözümü” bölümünde yüksek lisans yapıyorum. Son dönemimdeyim, tez yazıyorum. Aynı zamanda Youtuber’ım. Yaklaşık bir senedir Türkçe videolar çekiyorum.

  1. Türkiye’ye gelmeye nasıl karar verdiniz?

Lisansımı Azerbaycan’da yaptım. Bu dönemde değişim programı ile ODTÜ’de Uluslararası İlişikler bölümünde lisans eğitimi görmek için Ankara’ya geldim. Azerbaycan’dan dolayı Türkçeye ve Türkiye’ye aşinaydım. Bu gelişimde yine eğitim için geldim.

Okuduğum bölümle ilgili olarak, sahaya yakın bir yer olduğundan ve Sabancı’da güzel bir programda tam burslu okuyorum. Ayrıca Türkiye’de öğrenim gördüğüm alanda okuyabileceğim çok kaynak var. Bu nedenlerle Türkiye’ye geldim.

  1. Okuduğunuz bölümü seçme nedeniniz nedir? Aldığınız eğitim konusundaki düşünceleriniz nelerdir?

Liseden beri “barış ve çatışma” konusuyla çok ilgileniyordum ve ileride çatışmaya maruz kalan insanlar için çalışmak istiyordum. İran ve Japonya’daki sivil toplum kuruluşlarında stajyer olarak çalıştıktan sonra devam eden bir çatışmayı yakından görmek için Azerbaycan’daki üniversiteye yatay geçiş yaptım. Mezun olup Irak ve Uganda’da insani yardım işleri yaparken Türkiye ve yakın bölgelerindeki çatışmalar hakkında öğrenmek istediğimi fark ettim ve Sabancı’da güzel bir program olduğunu bildiğim için şu an okuduğum bölümü seçtim. Okuduğum bölümde eğitim seviyesi çok yüksek. Hem hocalarımız hem öğrenciler çok nitelikli diyebilirim.

  1. Türkiye’de bir yabancı olarak nasıl karşılanıyorsunuz?

Sokağa çıktığımda Asyalı görünümümden dolayı dalga geçenler oluyordu. Koronadan sonra da çokça sözlü taciz edildim. Toplu taşımada benden kaçanlar oldu. Ama Japon olduğum anlaşıldığında sıcak davranılıyor. Hatta bazen klişe şakalar yapılıyor ‘’Japon’sun sen, akıllı adamsın’’ gibi (gülüyor). Yani bazen iyi, bazen kötü. Ama genel olarak burada yabancı olarak yaşamayı çok seviyorum ve çevremdeki insanlara minnettarım.

  1. Türkiye’de enteresan bulduğunuz bir gelenek ya da kültürel bir durum var mı? Varsa nedir ve neden?

Düğüne gitmiştim birkaç sene önce. Japonya’dakilerden epey farklı. Dans, müzik… Gelin ve damada para takılmasına çok şaşırdım mesela. Japonya’da para zarfa koyulup girişte veriliyor. Bir de insanların hem fiziksel hem de zihinsel mesafeleri çok yakın. Yani sarılmak, öpüşmek vs. fazla ve ‘’seni seviyorum’’ gibi, sevgiyi belli eden cümleler çok söyleniyor. Japonlar iş dışında tokalaşmaz ve genel olarak sarılmaz. Benim hayatımda anneme sevgimi ifade etmek için ‘’seni seviyorum’’ demişliğim yok.

  1. Türkiye’ye ilk geldiğinizde alışmakta en çok zorlandığınız şey ne oldu ve neden?

Zorlanmak olarak değil ama 2011’de turist olarak geldiğimde Bursa’daki bir arkadaşımın evinde kaldım. Ailesi bana oğullarıymışım gibi davrandı, beni sıcak karşıladılar. Çok güzeldi fakat Japonya’da böyle olmadığından değişik gelmişti, şaşırmıştım.

Sosyal medyada gelen şaka adı altında yapılan ırkçı ya da hakaret içeren yorumlar beni zorluyor. Bunlar yapıcı eleştiriler olmadığından bir faydası olmuyor. Alınganlık göstermeyip ciddiye almamaya çalışıyorum ama ben de doğal olarak üzülebiliyorum. Tabii bu sadece Türkiye’de yaşanan bir şey değil, dünyanın her yerinde var olan bir durum fakat şu an burada yaşadığımdan ve Türkçe içerik oluşturduğumdan buradan bahsettim.

  1. Hayalinizdeki Türkiye ile geldikten sonra karşılaştığınız Türkiye’den bahseder misiniz?

Azerbaycan’da uzun süre kaldığım için Türkiye’ye gelmeden önce ülke ve kültür hakkında fikirlerim vardı, yani Azerbaycan ile yakın olduğunu biliyordum. O yüzden kafamdaki Türkiye imajı pek değişmedi. Sadece dil olarak Azerbaycan aksanından İstanbul ağzına, Türkiye Türkçesine geçmek zor oldu ve bu da şimdi konuştuğum gibi karışık ve komik bir aksanım olmasına sebep oldu.

  1. Türkçe ile aranız nasıl? Zorlanıyor musunuz?

Bazen zorlanıyorum. Türkçe konuşmayı ve öğrenmeyi çok seviyorum, her gün yeni kelimeler öğreniyorum. Önce Azerbaycanca öğrendiğimden aksanım biraz ona kayıyor. Dilbilgisi açısından Japoncayla benzediğinden fazla zorlanmıyorum.

Birebir bir sohbette daha az zorlanıyorum, konuştuğum kişiye anlamadığım yeri sorabiliyorum ama iki üç kişi Türkçe konuşurken takip etmekte zorlanıyorum. Tabi iki sene önce yeni geldiğimde daha çok oluyordu bu.

  1. Türkçede ilginç bulduğunuz bir şey/kelime var mı? Varsa nedir ve niçin ilginç buluyorsunuz?

‘’Çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?’’ı ilginç buluyorum. (gülüyor) Şimdi aklıma gelmese de Japoncada ve Türkçede benzer ya da aynı olan kelimeler olduğunda da ilginç geliyor. Mesela ‘’çinko’’ kelimesinin Japoncada ayıp bir anlamı var. Bir de ‘’Denizden babam çıksa yerim’’ deyimini seviyorum çünkü bir Japon olarak ben de yerim.

  1. Günlük hayatta Japonya ile Türkiye’de çok farklı ve çok benzer dediğiniz durumlarla karşılaştınız mı?

Sokakta, insanların çok duygusal olmasına şaşırıyordum, kavga edildiğini falan gördüğümde şaşırmıştım. Şimdi alıştım tabi ama ilk geldiğimde böyleydi. Japonya’da da var elbette ama burada insanların duygularını gösteriş şekilleri çok farklı.

Benzer olarak da saygı dili kullanımını örnek verebilirim sanırım. Japoncada ‘’keigo’’ dediğimiz saygı dili var, Türkçedeki sen ve siz arasındaki fark gibi.

  1. Türkiye’de hangi şehirleri gezme fırsatınız oldu? En sevdiğiniz yer neresi oldu?

Birçok yere gittim. En son Edirne’ye gittim. Çok severim. Bursa’ya da aynı şekilde, ilk Türk arkadaşım Bursalı olduğundan çok sık gittim. Annesinin yemekleri çok güzel. Tokat Niksar’a gitmiştim, orada yüzlerce gözleme yaptık. Çok eğlenceliydi.

Gezmeyi çok seviyorum. Eskişehir, Ankara, İzmir, Balıkesir, Bolu, Gaziantep, Şanlıurfa… Gezmeyi çok sevdiğimden koronadan sonra da gezmek istiyorum. Youtube kanalımdan da çok yazan var ‘’buraya da gelin’’ diye. Doğu ekspresini çok merak ediyorum bir de.

  1. Türk mutfağı ile aranız nasıl? En sevdiğiniz Türk yemeği nedir?

Çok seviyorum. En çok karnıyarığı seviyorum.

  1. Youtuber olmaya nasıl karar verdiniz?

Türkçemi geliştirmek için açmıştım en başta. Bir senedir 50’ye yakın video çektim, çekmeye devam ediyorum. Eğlenceli içerik üretmeyi ve videolar çekmeyi seviyorum. İleride toplumlarımıza sosyal destek verebilecek ve farkındalık yaratabilecek güzel videolar hazırlayabilirsem çok iyi olur diye düşünüyorum.

  1. Karantina günleriniz nasıl geçiyor? Neler yapıyorsunuz?

Karantinada tabii ki alışveriş dışında evden çıkmıyorum ve tez için çalışmam gereken şeyler ile uğraşıyorum fakat Japonlar gibi çok çalışkan olamıyorum. İşte yavaş yavaş yazmaya ve bu sene mezun olmaya çalışıyorum. Onun dışında boş zamanlarımda Youtube videoları yapıyorum, Twitter içerikleri üretiyorum ve bazen kitap okuyorum. Şu an Harry Potter’ı Türkçe okuyorum, çok zor.

  1. Gelecek planlarınızda Türkiye yer alıyor mu?

Kesinlikle. Türkiye’de kalmak istiyorum. Mezun olduktan sonra burada iş bulmak, burada kalmak istiyorum. Belki bunu okuyup benimle çalışmak isteyen olur, İnstagram’dan ulaşabilirler bana. (gülüyor) Karantinadan önce Gençlik ve Spor Bakanlığı ile bir projede çalışıyordum, ‘’Ben Sen Biz Bir Takımız’’ adlı, sporda farkındalık ile ilgili projede eğitimci olarak İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinde çalışıyordum. Projenin amacı farklı sosyokültürel çevrelerden gelen, sınırlı imkâna sahip gençlerin, spor ve farkındalık eğitimleriyle desteklenerek, Türkiye’nin toplumsal güven ortamı ve uzlaşı kültürüne katkıda bulunulmasıydı.

Genel olarak kendi alanımda çalışmak isterim. Uyuşmazlık Analizi ve Çözümü, ama sosyal medyayla ortak bir nokta bulunup onunla ilgili projeler de yapılırsa onu da düşünebilirim. Yani uzun süre burada yaşamak istiyorum. Ailemi ziyaret etmek dışında, Japonya’ya dönmeyi düşünmüyor, hayatımı burada kurmak istiyorum.

Yoshi Enomoto’yu Twitter’dan takip etmek için; @EnomotoYoshi
Yoshi Enomoto’yu İnstagram’dan takip etmek için; @yoshi.enomoto

Devamını Oku

İzlenimcilikte Japonizm Etkisi ve Van Gogh

İzlenimcilikte Japonizm Etkisi ve Van Gogh
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Japonya’nın 250 yıllık kapalılık dönemi ardından 18. Yüzyılın ikinci yarısında kapılarını dışarıya açmasıyla, ticaret yolu sayesinde Japon kültürü ve sanatı Batı’ya ulaştı.

Bunlar yaşanırken Batı’da, özellikle Fransa’da sanatla ilgili birtakım gelişmeler yaşanmaktaydı. Yeni bir akım ortaya çıkıyordu: İzlenimcilik (empresyonizm). Özellikle resim alanında yaygınlaşan bu akımda, doğanın kişi üzerindeki etkisi sonucu hissettikleri yansıtılıyor, gerçeği olduğu gibi almak yerine, gerçekliğin bireyde bıraktığı etki, duygu vurgulanıyordu. Fakat her yenilik sancılıdır. Daha sonradan dönemin çoğu sanatçısı empresyonizmden etkilense de bu akımın o dönemde yer edinmesi biraz vakit almıştır.

O çağın resim anlayışı Güzel Sanatlar Akademisini temel alıyordu, gelenekseldi. Bu nedenle dönemin ressamları ve heykeltıraşlarının en önemli etkinliği olan (Paris) Salonu’nda, bu yeni akımın ürünleri kabul görmemişti. Bunun nedeni ise, izlenimci eserler hızlı fırça darbelerinden dolayı özensiz duruyor, daha çok ışıkla ve gölgeyle işleniyordu. Bu eserler geçici konuları ele alıyordu. Yani Akademide öğretilen resim ile zıttı. Bunun üzerine III. Napolyon ‘’Reddedilenler Salonu (Salon de Refusés)’’nu kurdu. İzlenimcilerin eserlerini sergileyebildiği ilk yer burası oldu.

Bu sırada yavaş yavaş Japon kültürü ve resmi Fransa’da yayılıyordu. Özellikle 1867 Paris Uluslararası Sergisi (Exposition universelled’art et d’industrie) ile Japonizm Avrupa’da popüler hale geldi.Fransız ressamlar bu sergide Hokusai, Utamaro, Utashige gibi ünlü Ukiyo-e ustalarını tanıdılar.

Önceleri Japon tarzı mobilyalar, desenler, çeşitli süs eşyaları çok tutuldu. Sonradan operalarda, romanlarda Japon kültüründen etkilenilmeye başlanmıştı. Bu Japon ‘’çılgınlığı’’ için Japonisme kavramı ilk defa, 1872’de Fransız bir sanat eleştirmeni olan Philippe Burty tarafından ortaya atılmıştır. Bugün Japon kültür ve sanatının Batı sanatındaki etkisini karşılayan bir kavramdır.

İşte bu yollardan geçerek Japonizm, Avrupalı izlenimci ressamların eserlerinde kendine büyük bir yer edindi. Aralarında Mary Cassatt, Edgar Degas, EdouardManet, ClaudeMonet, Henri de Toulouse-Lautrec, Vincent van Gogh’un da bulunduğu ressamlar, Ukiyo-e, yani Japon Baskı Sanatı ile tanışıp ondan büyük ölçüde etkilendiler. Ukiyo-e’deki canlı renk kullanımına, siyahla belirgin bir şekilde çizilen hatlara, Batı’nın eserlerinde de rastlanmaya başladı.

Avrupalı izlenimcilerin Ukiyo-e’den bu kadar etkilenmiş olmasının sebeplerinin arasında, tam da Akademi ekolüne karşı ayaklanmışlarken, kendileri gibi Akademi ekolünün kabul ettiği kuralların zıttı bir resim anlayışıyla karşılaşmış olmaları gösterilebilir.

Bazı sanatçılar, Ukiyo-e koleksiyonları yapıyorlardı. Örneğin aşağıdaki resimde ClaudeMonet’nin Giverny’deki evindeki Ukiyo-e’lerini görebiliriz.

Japon sanatından, Ukiyo-e’den etkilenenlerin arasında Vincent van Gogh da yer almaktaydı. Hatta kimilerine göre Batı’da, van Gogh kadar Japonizmden etkilenen yoktu. Van Gogh sadece Japon sanatını değil, yaşam tarzını da benimsemişti ve bunu yapan nadir sanatçılardan biriydi.

Van Gogh’un kardeşi Theo’nun, içinde Ukiyo-e’lerin de sergilendiği bir sanat galerisi vardı. Burada Japon sanatıyla tanışmış oldu. Bunun yanı sıra o dönemde Japon sanatının ve eserlerinin Batı’ya getirtilmesinde büyük rolü olan, sanat tüccarı olarak da nitelendirebileceğimiz Samuel Bing’in sanat galerisi La MaisonBing, Van Gogh’un evinin hemen yanındaydı. İşte bu yerlerde Japon baskı sanatı Ukiyo-e ile çokça haşır neşir olup, bu sanat üzerinde çalışmalar yapmaya başladı Van Gogh.

Hiroshige’nin iki eserini yeniden çizdi. Bunlardan birinin orjinalini ve yeniden çizilmiş halini aşağıdaki resimde görebilirsiniz. Bundan sonra da kendi çizimlerinde Japonizm etkisine rastlanmaya başladı. Resimlerindeki güçlü dış hatlardan, koyu kontürlerden ve canlı renklerin kullanımından bunu görebiliriz.

İşte izlenimcilik akımının gelişmesine Japonizm bu denli katkıda bulunmuştur. Belki de tüm bu değerlendirmeler ışığında düşünüldüğünde, birçok ünlü sanatçının o dönemki eserlerinde Japon kültür ögelerini görüyor olmamız, Japonizmin izlenimciler üzerindeki etkisinin zihinlerimizdeki yerini sağlamlaştıracaktır.

Kaynakça

  1. Japonizmin Empresyonist Sanat Akımı Üzerine Etkileri-Hikmet ŞAHİN
  2. TheInfluence of Japanese art on ClaudeMonet-Zeynep Yuksel
  3. How Ukiyo-e influencedtheImpressionists-Kim JinHyoung
  4. https://www.vangoghgallery.com
Devamını Oku

3 Ayda market satışlarında büyük düşüş

3 Ayda market satışlarında büyük düşüş
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Japonya Franchise Birliğine göre, geçen sene büyük marketlerin satışları, mevcut mağaza bazında 833,8 miyar yenden fazlaydı, fakat bu sene aynı dönemdeki satışlar %5,8 azaldı.

Ekim 2010’da tütün vergisinin artması nedeniyle tütün satışlarında azalma yaşanmasından bu yana ilk defa böyle bir düşüş yaşandı.

Market satışlarında bu sene Şubat ayında, koronavirüs nedeniyle evde kalan insanların artmasıyla, garnitür ve donmuş yiyeceklerin satışlarında %2’den fazla artış yaşanırken, geçtiğimiz ay gelen sokağa çıkma kısıtlanması ile iş bölgeleri ve turistik bölgelerdeki mağazaların müşterilerinin azalması, satışlarda büyük düşüş yaşanmasına sebep oldu.

Büyük market şirketleri nisan ayı itibariyle, içinde bulunduğumuz bu olağanüstü durumun ülke genelinde daha da yayılacağını, insanların hareketleri ve şirketlerin faaliyetleri zayıflayacağından dolayı daha da zorlaşacağını söylüyor.

Haberin orijinal hali için buraya tıklayabilirsiniz.

Devamını Oku

Tokyo’da koronavirüs vakalarında artış devam ediyor

Tokyo’da koronavirüs vakalarında artış devam ediyor
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Tokyo Büyükşehir Yönetimi yetkilileri, salı günü 161 yeni vaka çıktığını onayladı, toplam sayı 2319’a çıktı.

Geçen çarşambadan beri Tokyo’da bildirilen günlük vaka sayısı pazartesi günü dışında 100’ün üstündeydi.

Hükumet vatandaşlara, insanlar arasındaki teması azaltmak için, alışveriş gibi gerekli durumlar dışında evde kalma uyarısında bulunuyor.

Ayrıca dükkân sahiplerini dükkânlarını kapatma ya da açık kalma sürelerini azaltmaya çağırıyor.

Devamını Oku